- Ürolojik Kanserler
Böbrek Kanseri
Renal hücreli karsinom (RHK) tüm kanserlerin yaklaşık %3’ünü temsil eder ve en yüksek insidans batı ülkelerinde görülmektedir. RHK böbrekte en sık görülen solid (katı) lezyondur ve tüm böbrek kanserlerinin yaklaşık %90’ını oluşturur. Erkeklerde kadınlara göre 1,5-2 kat fazla oranda gözlenir ve yaşlı popülasyonda görülme sıklığı daha yüksektir.
Belirlenmiş risk faktörleri arasında sigara içme, obezite yani aşırı kilolu olma (Vücut Kitle İndeksi > 35 – < 25) ve hipertansiyon yer almaktadır. Böbrek kanseri olan birinci derece akrabaya sahip olmak da RHK riskinin artmasıyla ilişkilidir. Orta düzeyde alkol tüketiminin henüz bilinmeyen nedenlerden dolayı koruyucu bir etkisi olduğu görülürken, artmış fiziksel aktivite düzeyinin de bir miktar koruyucu etkisi olduğu görülüyor. En etkili korunma yöntemi sigara içmekten kaçınmak ve obeziteden kaçınmaktır.
Birçok böbrek kitlesi geç hastalık evrelerine kadar asemptomatik kalır. RHK’ların çoğunluğu, çeşitli spesifik olmayan semptomların ve diğer karın hastalıklarının araştırıldığı, invaziv olmayan batın USG, BT veya MR görüntülemesi yoluyla tesadüfen tespit edilir. Yan ağrısı, gözle görünür hematüri (kanlı idrar) ve ele gelen karın kitlesinden oluşan klasik üçlü belirti nadirdir (%6-10) ve agresif histoloji, ilerlemiş hastalık ve daha kötü sonuçlarla ilişkilidir. Bazı semptomatik hastalar, kemik ağrısı veya inatçı öksürük gibi metastatik hastalığın neden olduğu semptomlarla başvurur. RHK tanısında fizik muayenenin rolü sınırlıdır. Ancak bazı bulgular radyolojik incelemeyi gerektirmelidir. Bu bulgular: Karında ele gelen kitle, ele gelen servikal (boyundaki) lenfadenopati, solda varikosel olmadan izole sağ varikosel, venöz tutulumu düşündüren iki taraflı alt ekstremite ödemi ve azalmayan varikoseldir.
Böbrek kanserinin altın standart tedavisi cerrahidir. Hastanın genel durumunun cerrahiye müsaade etmesi durumunda neredeyse tüm hastalarda cerrahi yaklaşım tedavinin en önemli basamağını oluşturur. Bunun nedeni, böbrek kanserine yönelik etkin bir kemoterapinin henüz bulunamamış olmasıdır. İlerlemiş hastalıklarda hedefe yönelik immün tedaviler çoğu kez cerrahi yaklaşımlarla kombine edilerek günümüz pratiğinde kullanılmaktadır. Cerrahi yöntemler arasında en popüler olanlar laparoskopik ve robotik (robot yardımlı laparoskopik) yöntemlerdir. Minimal invaziv doğaları gereği küçük kesilerle oluşturulan deliklerden ameliyatın yapılabilmesine olanak sağlamaları, büyük ekranlardan cerrahi sahayı görüntüleyebilmeleri, daha az kan kaybına neden olmaları, daha az postoperatif ağrıya sebep olmaları, daha az hastanede kalış süresine imkân sağlamaları, sağlıklı dokulara daha az zarar vermeleri nedeniyle açık cerrahiye kıyasla laparoskopik ve robotik cerrahi tercih edilen yöntemler haline gelmiştir. Robotik cerrahideki yüksek hassasiyet, cerrahın elinin titremesinin etkisini minimalize etmesi, cerrahın kontrolündeki robot kollarının insanın el hareketlerini çok iyi şekilde taklit edebilme özelliği, 3 boyutlu görüntü sunabilme kabiliyeti ise robotik cerrahinin laparoskopik yönteme kıyasla avantajlarını oluşturmaktadır. Robotik cerrahide dokunma duyusunun olmaması ve bu yöntemin yüksek maliyeti dezavantajlı yönlerini oluşturmaktadır. Açık cerrahi ise bazı karmaşık ve komplike vakalarda halen tercih edilebilen bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.